Sekizinci Buluşma… 2015

Bu yılki ilk gün hedefini Mithat belirledi: Ulaş yakınlarında Hevük Kalesi.

Sabah, Ömer hariç tam kadro toplandık. 6 kişiyiz. Mithat’ın arabaya doluşup yola çıktık. Saat 10 gibi Ulaş’tayız. Geçen yıl çok hoşumuza gitmişti. Bu yıl da kahvede kahvaltı edeceğiz. Yine peynir, zeytin vs. aldık. Sonra bir fırından pide ve katmer. Hemen yanındaki çay ocağının önüne oturduk. Çay söyledik. Ancak ocakçı çok hizmet sever(!) çıktı. Bizim hoyratça parçaladığımız domatesleri, peynirleri aldı. Bir tabakta adam gibi dilimledi. Harika bir şekilde servis etti. Güzelce kahvaltımızı ettik. Bu hizmetin karşılığını ise neredeyse İstanbul fiyatlarıyla ödedik. Oysa biz Hafik fiyatları beklerdik. Hizmet severlik anlaşıldı.

Sonrasında yaklaşık bir saatlik bir çabadan sonra Hevük Kalesi’ne ulaştık. Kayalardan ve patikalardan zirveye ulaşmak birkaç saatimiz aldı. Zirveye yakın bir noktada, “kalenin” içlerine doğru inen taş merdiven şeklindeki bir tünelin girişindeki yazı, Türk insanının espri anlayışı ve kıvrak zekasını yansıtıyordu: “Aşşada bi şey yoh. Boşuna enmeyin. Yazıh”

Zirveden sonra bu kez arka taraftan inişe geçtik. Nispeten daha kolay ama daha uzun bir yürüyüş oldu.  Dağın eteğinde kaynayan bir gözede elimizi yüzümüzü yıkadık. Su içip serinledik.

Sonra ters istikamette ilerleyip arabayı bıraktığımız yere ulaşmak isterken eski bir su değirmenine rastladık. Artık kullanılmayan, tamamen harabe halindeki bu değirmenin yapımında ardıç ağaçları kullanılmıştı. Zamanında ne güzel bir yerdi kim bilir.

İkindi yaklaşmış ve karnımız acıkmıştı. Gözümüzü karartıp, Çamlıbel’deki pideciye gitmeye karar verdik. 1 saat civarında bir yolculuktan sonra vardık pideciye. Ama ilk pide lokmasını ağzımıza aldığımızda buna değdiğine kimsenin şüphesi yoktu.

Akşam üzeri esas gün için alış veriş ve hazırlıkları tamamladık. Bu kez yönümüzü batıya çevirdik. Yavu yakınlarındaki ormana gideceğiz.

Her zamanki gibi sabah 6 civarında çıktık yola. Yıldızeli’nde bir fırının ilk çıkan ekmeklerinden aldık sıcacık. Sivas’tan da pide almıştık.

Ormanın bulunduğu dağlara tırmanışa geçmeden önce sularımızı doldurduk. Gerçi ormanda bir şekilde su bulunurdu ama tedbirli olmaktan zarar gelmez.

Tırmanış esnasında kötü bir sürprizle karşılaştık. Aracımız hararet yapıyordu. Fanı çalışmıyordu. Biraz inceledikten sonra fanı direk aküye bağlamaya karar verdik. Başardık da. Fan çalıştı. Ama nedense bir türlü soğutamadık motoru. Sonradan öğrendik ki çok küçük bir detayı atlamışız. Ters bağlamışız. Bu şekilde daha fazla tırmanmayı göze alamadık. Ama durduğumuz yer de harika idi.

Önce kahvaltı işine soyunduk. Bu kez sürprizi hava yaptı. Yağmur yağmaya başladı. Ama umurumuzda değildi.  Zaten başladığımız kahvaltı bitmeden hava açtı. Sonrasında mutat orman gezimize başladık. Bu arada öğlen yemeği için daha iyi bir yerlere de baktık. Az daha yukarıda, çok güzel bir kuytu bulduk. Bir de çeşme. Burada karar kıldık. Öteden beri futbola meraklı Ömer’in öncülüğünde Japon kale oynadı kendine güvenenler. Oyun bitiminde epeyce ilerleyen vakti de dikkate alarak sac kavurma işine giriştik. Yemekti, çaydı derken vakit akşama dayandı.

Dönüş her zaman ki gibi biraz yorgunluk ve daha çok hüzün yüklüydü.