Onuncu Buluşma…2017

10. buluşma… Söylerken ne kadar kolay. Ama durup biraz düşünün. Koca 10 yıl geçmiş ilkinden bugüne. Şimdi yaş 45. İlk buluşmamızda 35 idi.

Tuhaf yaşlardayız. Bir şeyler istemek için hâlâ genç ve güçlü ama o şeylerin en azından bazısını yapabilmek için artık çok geç.

Bu yılki buluşmamızda zamanımız biraz daha bol. Üç gün boyunca doya doya gezeceğiz. Bir diğer farklılık ise İstanbul’dan artık iki kişi geleceğiz. Ali Polat radikal bir karar aldı ve vatan-ı aslisine, yani Sivas’a kesin dönüş yaptı. Hakkında hayırlısı. Mithat her zaman olduğu gibi Ankara’dan gelecek.

Birinci gün (uçaktan indiğimiz ilk günü saymıyorum) her zamanki gibi uzak bir kahvede yaptığımız kahvaltı ile başladı. Tam kıvamında bir çay, sıcacık katmer ve çöreklerin eşliğinde peynir, zeytin vs.

Sonrasında ise ilk hedefe doğru yola çıktık: İmranlı yakınlarındaki kaya oluşumları. Bu oluşumlar bir dağ silsilesi üzerinde doğal bir sur halinde kilometrelerce uzanıyor.

Hava serin, hatta soğuk. Üstüne bir de yağmur yağdı. Ama kimin umurunda. Tepelerde, surların dibine sokulmuş bir de mağara gördük. Kim tutar artık bizi.

Mağaraya çıktık,  bir taraftan yağmur, bir taraftan rüzgâr mağara girişinde uğulduyor. Biz de kuru ot ve dallardan bir ateş yaktık. O da bu iki muhteşem sese çıtırdayarak eşlik ediyor. Bir cümbüş ki sormayın.

O esnada diğerleri fark etmese de ben dalıp gittim. Yağmur neler hatırlattı? Rüzgâr neyin sesini getirdi kendi uğultusuna katarak? Ateş neyin türküsünü söyledi? Taa çocukluğumuza gittim. Yine bu ekip, o zamanlar da ateş yakar, yağmurdan korunmak için mağaralara, kovuklara, mahalle aralarındaki inşaatlara sığınırdık. Aramızdan biri şöyle bir asıldı mı türküye… Vay anam vayy!

Ya da şairimiz Bidoç bir şiir söylemiştir de, bir yerlerde bir telimize dokunmuştur. Mesela:

Sivas soğuk, Sivas ayaz, Sivas buz
Yıl 81, daha çocuğuz…
Vızır vızır kurşunlar geçiyor üzerimizden
Tek katlı ahşap evlerimizin üzerine düşüyor yağmur gibi.
Daha dördüncü sınıftayım, kim kiminle kavgalı anlamıyorum.
Yan komşumuz ağlıyor, annem ağlıyor, ben; onlar ağlıyor diye ağlıyorum
İnşaat işçisi Duran Amca’nın ölüsünü bulmuşlar sabah namazı
Kim niye öldürdü, 35 yıl sonra bile hâlâ bilmiyorum.

Yıl 82 olmuş, artık 9 yaşındayım
Durmadan kar yağıyor Sivas’ın fakir sokaklarına
Ekmek parasına buğday meydanında bekleyen hamallar işsiz
Bahçemizin ağaçlarında konulu serçeler aç
Ben annemden gizli, onları tavuk yemlerimizle besliyorum
Babam yine siftah etmeden dönüyor akşam evimize
Suratı asık, üşümüş ve bitkin.
Annem çoktan kaynatmış çorbayı kuzine sobanın üzerinde
Yufka ekmekten ısırıp, ayran çorbasına kaşık sallıyoruz.
Biz çok fakiriz… Artık biliyorum.

Şu İstanbul’u öyle kıskanıyorum ki
Daha yollarına kar düşmeden okulları tatil ediyorlar.
Bizim Sivas’ta baca boyu kar, ama yine okul var.
Anlamıyorum.

Nasıl da yakışıyor soğuk Sivas’ın üzerine
Bütün çocuklar her gün sokaklarda
Kızakla kayıyor, kar üstünde top oynuyorlar.
Tir tir titriyoruz da yine de terk etmiyoruz sokakları akşam olmadan.

Sivas soğuk, Sivas ayaz, Sivas buz
10 yaşına girdim.
Ama hala çocuğuz.

demiştir.

Neyse, ateşimiz söndü. Rüzgar ve yağmur az biraz geme geldi. Biz de çıktık mağaradan ve dönüş yolculuğuna başladık. Ama doğrudan gelmedik eve. Yol üstündeki Tödürge Gölü’ne bir selam verdik. Rüzgâr hâlâ sağlam. Göl kenarındaki tesiste sadece işletmeci var. Girip selam verdik. Bir demlik çay istedik. Çay geldi. Çay demeye bin şahit lazım. Ama ne gam. Dostluk baki ya. O günden geriye bu anlar kaldı ya. Daha ne?

İkinci gün bir şelale sevdasıyla düştük yola. Hava gene kapalı ama yağmur yok. Esas hedefimizde biraz hayal kırıklığına uğradık. Şelaleyi bulamadık ama yol boyu gördüğümüz manzara, sevimli bir tilki bunu telafi etti. Üstüne Hafik’te yenen enfes Sivas köftesi. Daha ne olsun?

Ama bu bizi kesmedi, Hafik’in kuzeyine doğru devam ettik. Koç Baba Türbesi diye bir yer duyduk. Görmeliyiz.

Şelaleyi görmek burada kısmet oldu. Hesapta yoktu ama bu kez o bizi buldu. Yine tırmandık dağlara. Ne yaşa baktık ne kiloya. Ve işte bunlar kaldı geriye.

Akşama da Sivasspor’un şampiyonluk maçı var. Daha İstanbul’dayken almıştık bileti. Kaçar mı? Bir sevindirici haber daha. Sivas 4-0 yendi Malatya’yı ve şampiyon olarak süper lige çıktı.

Ve üçüncü gün. Bizim esas gün dediğimiz gün. Tüm hazırlıklar bir gün öncesinden tamamlandı. Hava açık bugün. Allah yardım ediyor bize. Yollardayız gene. Bilmediğimiz dağ yollarında. Lakin bu kez gidiş biraz meşakkatli. Bir gün önceki yağmur çorak köy yollarını çamur deryasına çevirmiş. Bizim araç “ben artık gitmem” dedi. Mecburen biz onu sırtladık.

Ama gene de hakkını yemeyelim. Bizi asla yarı yolda bırakmadı. Ne aracımız, ne şoförümüz.

Plan belli. Hedefe vardığımızda -ya da ne kadar yakınına varabilirsek-  kahvaltı. Sonrasında bir dağ gezisi. Öğlen yemeği ve dönüş. Yemek mutat olduğu üzere sac kebabı. Çay her an sevdamız.

Ee, bu yılda böyle geçti. Allah 2018’i de yaşamayı ve yazmayı nasip etsin.