Altıncı Buluşma… 2013

Altıncı buluşmamız. 19 Mayıs bu kez Pazar günü. Yani yine cumadan gideceğiz Sivas’a.

Mahmut alıyor Nuri Demirağ Havalimanı’ndan  bizi. Bizden kastım Osman, Ali Polat ve ben. Bu kez emanet bir araba ile gelmiş. Kendi arabası serviste.

Önce ritüeli tamamlıyoruz. Yani işkembe çorbalarımızı içiyoruz. Sonra evlere gidiyoruz bir kaç saat dinlenmek için. Dinlenme sonrası saat 10 gibi ilk gün aktivitemiz için yeniden buluşuyoruz ve Hafik-Zara hattına doğru uzanıyoruz.

4 kişiyiz bu ilk günkü gezide. Bu yıl da üç günlük bir aktivite olacak. Diğerleri yarın katılacak bize. Yolda Tödürge kaya mağaraları levhası ilgimizi çekiyor. Doğal olarak oraya yöneliyoruz. Mağaralar bir dağın yamacında. Tırmanıyoruz. Belki ülkemizdeki bu tipten her oluşum gibi bunlar da kaçak kazıların, içki içenlerin tahribatına ve kirletmesine maruz kalmış. Keşke korunabilseymiş.

Ardından Zara’ya gittik. İstanbul’da asla bu lezzeti ve doğallığı bulamayacağımızı bildiğimiz için buralarda yemek yemek vazgeçilmezlerimiz arasında. Bir lokantadan döner ve köfte alıyoruz. Sonra da Kızılırmak kenarına iniyoruz. Ancak o civarları kendine ev edinmiş ve gelişimizden pek hoşlanmayan bir yılan ağzımızın tadını kaçırıyor.

2. gün planımız Yıldız Dağı. Bugün Mithat da bizimle. “Kullan-at” tipi bir mangal ve köfte alıyoruz yolluk olarak. Yol kenarındaki bir çeşme ve etrafındaki söğütler hoşumuza gidiyor. Oraya seriyoruz nevaleyi. Mangalı yakıp  köfteleri cızırdatmaya başlıyoruz. Oralardan önlerinde küçük bir sürüyle iki genç çoban geçiyor. On beşinde bile değiller belki. Tüm ısrarlarımıza rağmen nedense yemek ikramımızı geri çeviriyorlar.

Sivas’a gelince esas faaliyet için alış veriş işlerini hallediyoruz. Esas faaliyet Pazar günü yine Koyulhisar taraflarına. Oradaki Karadeniz doğası cazibesini hiç kaybetmiyor.

Erkenden çıkıyoruz yola. Ekmeği Koyulhisar’dan alıyoruz. Belirlediğimiz bölgeye, yani Çatalçam’a varmamız iki saatten fazla sürüyor. Hemen kahvaltı için hazırlanıyoruz.

Her zaman ki gibi semaverin başına Osman’la ben geçiyoruz. Ateşle uğraşmayı hep sevmişimdir. Kahvaltı sonrası rutin gezimiz başlıyor orman içlerine. Burada eski bir yayla yerleşimi varmış. Ama şimdi boş.  Bir dereyi geçmemiz gerekiyor. Devrilmiş ince bir ağaç köprü oluyor bize.

Çelik çomak yoruyor “gençleri”. Öğleden sonra geleneksel yemeğimizi yiyip yola çıkıyoruz.  Dönüşümüz karanlığa kalıyor gene de. Vakit akşam, yol ırak, biz yorgunuz. Ama keşke her yorgunluk böyle olsa.